28 Mart 2011 Pazartesi

Resulullah'dan Altın Tavsiyeler...

 
Bir gün, bir adam Peygamber Efendimiz'in (asm) yanına gelerek, "Size dünya ve ahiretle alakalı soracak sorularım var." der.Bunun üzerine Peygamberimiz (asm) o kimseye, "Ne istiyorsan sor." buyururlar. Ardından o kişi ile Peygamber Efendimiz (asm) arasında bizim de pek çok dersler çıkarabileceğimiz şu diyalog yaşanır:
 
İnsanların en zengini olmak istiyorum. Ne yapmalıyım?
Kanaatkâr olursan insanların en zengini olursun.
 
İnsanların en hayırlısı olmak istiyorum.
İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Sen de insanlara faydalı ol.
 
İnsanların en adaletlisi olmak istiyorum.Kendin için istediğini insanlar için de istersen insanların en adili olursun.
İnsanlar içinde Allah'a en yakın, O'nun en has kullarından olmak  istiyorum.Allah'ı çok zikredip anar ve hatırlarsan o zaman Allah'ın en has kulu olursun.
Muhsinlerden, iyilik edenlerden olmak istiyorum.Allah'a, O'nu görüyor gibi ibadet et, her ne kadar sen O'nu görmesen de O  seni görüyor.
İmanımı kemale erdirmek istiyorum.Güzel ahlaklı olursan imanın kemale erer.
Kıyamet günü nur içinde haşrolmak istiyorum.Hiç kimseye zulmetme, kıyamet günü nur içinde haşrolursun. Önce kendine ve insanlara merhamet et ki; Allah da sana merhamet etsin.
Günahlarımın azalmasını istiyorum.İstiğfar ederek günahlarının bağışlanması için Allah'a yalvarırsan günahların azalır.
İnsanların en kerimi olmak istiyorum.Allah'a kullarını şikayet etmezsen insanların kerimi olursun.
Rızkımın bol olmasını istiyorum.Temizliğe devam edersen rızkın bol olur.
Allah ve Resulü tarafından sevilmek istiyorum.O zaman Allah ve Resulü'nün sevdiklerini sev, sevmediklerini de sevme.
Allah'ın bana kızmasından kendimi korumak istiyorum.Kimseye kızmazsan Allah'ın gazabından ve kızmasından kurtulursun.
Duamın kabul edilmesini istiyorum.Haramlardan sakınırsan duaların kabul olur.
Allah'ın beni başkalarının yanında rezil etmemesini istiyorum. Namusunu koruyup iffetli ol ki; insanlar yanında rezil olmayasın.
Allah'ın ayıplarımı, kusurlarımı örtmesini istiyorum. Kardeşlerinin ayıplarını örtersen Allah da senin ayıplarını örter.
Benim günahlarımı ne siler?Gözyaşların, hudûun (saygıyla Allah'a kulluğun) ve hastalıklar.
Allah yanında hangi özellikler daha faziletlidir?Güzel ahlak, tevazu, belalara sabır ve kazaya rıza.
Allah yanında en büyük günah hangisidir?Kötü ahlak ve Allah'ın emirlerine karşı gösterilen cimrilik.
Rahman Allah'ın rahmetini ne coşturur?Gizliden gizliye sadaka vermek ve sıla-i rahim (akrabaları ziyaret ve görüp gözetmek).
Cehennem ateşini ne söndürür?Oruç.
alıntı (ZAHİDAN)

Hanımların Ev İşlerinde Çektiği Sıkıntının Mükafatı


Hanımların Ev İşlerinde Çektiği Sıkıntının Mükafatı
Hz. Muhammed (sav) bir Hadis-i Şerif'inde mealen şöyle buyuruyor:Bismillahirrahmanirrahim Siz kadınların evinizde ev işlerini yaparken çektiğiniz sıkıntı, inşaallah (cephede) Allah yolunda savaşanların sevabına denk sayılır. (Ebu Ya’la)
 ALINTI

26 Mart 2011 Cumartesi

BİE NEDAMET HİSSİ


Bir Nedamet Hissi

Bir nedamet hissi yıllarca sancır
Bir çare bulamam naçar susarım
Birazcık yoklasam peşinden acır
...Tutamam kendimi feryat kusarım

Düşüne düşüne düştüm çıkmaza
Gam dehlizinden geçerim her gün
Ezeldir rastlamam gönül yıkmaza
İçimde gezerim hep üzgün üzgün

Ateş girdabına düşmüş hayatım
Tutunsam yakacak her bir yanımı
Eskisi gibide yoktur takatım
Bir zehirli vampir emer kanımı

Başımda dönüyor kılıçlar sanki
Keskin bakışlara tutsak olmuşum
Kelamlar dilimden çıkmaz inanki
Diyemem derdimi artık dolmuşum

Engin NAMLI

GÜZEL SÖZLER

"Vallahi bir zaman gelecek, insanlar Kur'anı öğrenecek ve okuyacaklar. Sonra, 'Biz okuduk, öğrendik. Bizden hayırlı daha kim var?' diyecekler. İşte onlar cehennem odunudur."
[Taberani]

 Bir hastanın yanına varırsanız,size Dua etmesini söyleyin,çünkü Onu Duası Meleklerin Duası gibidir...

 (İbn Mâce)

 "Sonunda EYVAH diyeceğin şeylere, başında EYVALLAH deme..!" 

La edri

 

En cömert insan, muhtaçken verebilendir.

Hz. Ömer

 "Kalp Temizliği Kişinin İcraatinden Belli Olacak"

Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan (rh.a)

 İnsanda nasıl bir kalb gözü var ise, aynı o şekilde kalb burnu da vardır. Her günahın kendine has bir pis kokusu mevcuttur. Kalb burnu açık olan insanlar bu kokuları alır ve onun habis kaynağından uzaklaşırlar."

 La edri

"Yapraksız kaldın diye gövdeni kestirme. Zira bu işin baharı var."

Muhammed İkbal

Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık; Bir uykuya daldık ki: Cehennemde uyandık!

M.AKİF ERSOY

Din de Sabun Gibidir..

 
Dine pek inanmayan bir sabun imalatçısı bir gün konuşmakta olduğu bir hocaya, “sizin anlattığınız dinin dünyaya bir faydası olsaydı, insanlara bir iyilik getirseydi, aradan geçen bunca zamana rağmen hala kötülük ve kütü insanlar kalır mıydı?”der.

Hoca efendi adamın yüzüne şöyle bir baktıktan sonra:

“ – Senin yaptığın sabunlar da bir işe yaramıyor anlaşılan. Zira bir işe yarasaydı, ortalıkta hâlâ kir ve pislik kalır mıydı? der.

Sabuncu itiraz eder: “ Adamlar sabun kullanmıyorlarsa benim suçum ne?”

Hoca efendi hemen taşı gediğine koyuverir: “ Peki insanlar dinin getirdiklerine uymuyorlarsa dinin suçu ne? Eğer dinin kuralları uygulanırsa ve her alanda dine uygun yaşanırsa tüm dünyaya iyilik ve düzen gelir.”

                                                                     ZAHİDAN(ALINTI)

23 Mart 2011 Çarşamba

GÜZEL SÖZLER

 
"Günahkârlara kızmayın, onları ayıplamayın, sabırlı olun onlara birer hasta gibi şefkatle yaklaşın, doğru yola gelmeleri için gıyaplarında dua edin."
Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan
 
“Kalpler, kaplara benzer. Hayırlı olanı, hayırla dolu olanıdır.”
 Hz. Ali (r.a)

  "Şimdi düşün ki, vefat ettin ve dünyaya geri gönderildin. O halde bugünün bir anını bile boşa geçirme. Zira her nefes, paha biçilemeyen bir nimettir."
 İmam Gazâlî (rah.)
 
İslâm ahlâkı ile ahlâklanın! Cenâb-ı Hakk'ın emirlerini tutun! Yasaklarından kaçınmağa titizlikle riayet edin! Takvâ ehli olun!..
Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan (Rh.a)
 
İki insan Çeşidi Vardır: "ZAMAN" Geçtikçe Hatalarıyla Yüzleşen.. "ZAMAN" Geçtikçe Yüzsüzleşen...!
 ~M.Akif Ersoy~
 
"Az konusmaktan pek az, çok konuşmaktan sık sık pişman oluruz."
 Konfiçius 
"Öldükten sonra unutulmak istemiyorsanız ya okumaya değer şeyler yazın; ya da yazılmaya değer şeyler yapın..."
 
                                                     Benjamin Franklin

"Dilini terbiye etmeden önce yüreğini terbiye et; Söz yürekten gelir, dilden çıkar !"

16 Mart 2011 Çarşamba

KISSADAN HİSSE

YASAM BOŞLUK KALDIRMAZ   Dünyadaki her türlü kötülüğün sorumlusu olarak gösterilen şeytanın yolu
bir köye düşmüş, sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineği sağan genç bir kadını uzaktan izlemeye başlamış.

Şeytan, kadını epeyce izledikten sonra
buzağının ipini biraz gevşetmiş. Buzağı da annesinin sağılmasını
aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış, debelendikçe boynundaki ip
 biraz daha gevşemiş ve sonunda hepten çözülmüş.

Koşarak annesini emmeye giden buzağı,
süt kovasına çarpmış ve bütün sütler yere dökülmüş.
Sağdığı süt ziyan olunca siniri tepesine çıkan genç kadın,
eline geçirdiği odunu buzağının kafasına vurmuş,
yavru kan içinde yere yıkılmış.

Yavrusuna saldırıldığını gören inek bir tekmede kadını öldürmüş.
Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görüp,
elindeki tüfekle ateş ederek ineği öldürmüş.

Silah sesini duyan koca koşup gelmiş.
Karısını yerde cansız yatar, babasını da elinde tüfekle görünce,
silahını çekip tek atışta babasını öldürmüş.

Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam
bu kadar acıya dayanamayacağını düşünüp bir kurşun da
 kendi kafasına sıkarak canına kıymış.

Şeytan gülerek,
"Şimdi herşeyin sorumlusu olarak beni görürler,
buzağının ipini gevşetmekten başka ne yaptım ki ben?"
demiş....

                                                        ALINTI (ZAHİDAN)

13 Mart 2011 Pazar

HZ.HATİCE

   Hz.Peygamberimizin ilk hanımı,iffet vesadakat abidesi Hz.Hatice,Allah'ınResulü ile yirmibeş yıl mutlu ve örnek bir evlilik yaşamıştır.
    Hz.Hatice Resulüllah'a peygamberlik geldiğizaman kendisine herkesten önce iman etti ve onu bütün varlığı ile destekledi.O,müşriklerin zulmü ve haksızlığı karşısında Resululah'ı yalnız bırakmadı.
    Servetini onun davası uğrunda harcamaktan geri durmadı.O fedakarlık ve dünya meyilsizliği,sadakati,takvası,teslimiyeti ve yetiştirdiği evlatlarıyla büyük bir örnektir.
     Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) vefatından sonra bile onu asla unutmamış,fedekarlığını ve dostluğunu her fırsattta anmıştır.

                                            Diyanet takviminden alınmıştır

10 Mart 2011 Perşembe

EMEĞE SAYGI LÜTFEN..!

HAYIRLI CUMALAR

CUMANIZ MÜBAREK OLSUN

4 Mart 2011 Cuma

ASRI SAADETTE ‘SALİHA HANIM’ MODELİ


Hazreti Esma radıyallahu anha

Hz. Muaz bin Cebel’in (ra) halasının kızı olan Esma radıyallahu anha, Medineli kıymetli hanım sahabelerdendir. Akıllı, ince düşünüşlü, yerinde ve zamanında söz söylemesini bilen, meramını güzel ifade eden bir hanım olduğu için kendisine “Hanımların Sözcüsü” manasında “Hatibetü’n-Nisa” adı verilmişti. Kendisinden 81 hadisi şerif rivayet edilmiştir.Medineli hanımlar, çok fasih ve beliğ hitabeti olan Esma radıyallahu anhaya gelip manevi dertlerini anlatarak, kendi durumlarını sorması için onu Peygamber Efendimizin huzuruna elçi olarak gönderdiler.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, Esma radıyallahu anhayı görünce, yanındakilere:
– Esma kimsenin hatırına gelmeyen sorular sorar, buyurdu. Esma, huzura çıkarak, Efendimize iyice yaklaştı ve ardından edeple:
– Ya Rasulallah! Hanımların kabahati nedir? Dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
– Anam-babam Sana feda olsun, ya Rasulallah! Ben, Sana kadınların elçisi olarak geldim. Doğuda ve batıda bulunan bütün kadınlar, benim buraya çıktığımı işitsin veya işitmesin, hepsi de benimle aynı görüşü paylaşmaktadır ki, Allah Teâlâ, Seni bütün erkek ve kadınlara peygamber olarak göndermiştir.

Biz, Sana ve Senin Rabbine iman ettik. Kadın olduğumuz için evlerimizin sınırları içinde yaşıyoruz. Beylerimize huzur ve sükûnet kaynağı oluyor, çocuklarımızı büyütüp terbiye ediyoruz. Lakin, Cenabı Hakk’a yakınlaşabilmek için erkeklerden farklı olarak, bizim bazı mahrumiyetlerimiz var. Erkekler cuma namazı kılıyor, camiye ve cemaate devam ediyor, hastaları bizden daha çok ziyaret ediyor, cenazelerde bulunuyor, hacca da bizden fazla gidiyorlar. Bunların en mühimi de beylerimiz, düşmanla savaşmak için evlerinden çıkıyor ve Allah yolunda cihad ediyorlar.Bizler ise beylerimizin mallarını koruyor, iplik eğirip elbise yapıyor, çocuklarımızı besliyoruz. Buna göre bizler, beylerimizin kazandığı hayır ve sevaplarda onlara ortak olur muyuz?Hazreti Esma’nın bu basiret ve firaset dolu sözleri, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin pek hoşuna gitti. Ashabına dönerek:

– Siz, hiç din hususunda soru soran bir kadından, bundan daha güzel sözler işittiniz mi? Diye sordu. Onlar da:
– Ey Allah’ın Rasulü! Biz, bir kadının böyle güzel ifadelere sahip olabileceğine ihtimal vermezdik! Dediler. Rasuli Ekrem, tekrar ona hitap ederek:
– Ey Esma! İyi anla ve seni buraya gönderen hanımlara da iyice anlat ki, bir kadının kocasıyla güzel geçinip onun memnuniyetini kazanması, sevap bakımından o saydığın üstünlüklerin hepsine müsavidir (denktir) buyurdu.Esma radıyallahu anha, bu cevaptan çok memnun oldu. Dönüp giderken, sevincinden tehlil ve tekbir getiriyordu. (1)
                                                                     ALINTI(ZAHİDAN)

1 Mart 2011 Salı

Peygamberimizi Gerçekten Sevebilseydik

 
Bundan tam 1440 yıl önce alemlere bir nur gibi doğan, karanlıkları aydınlık ufuklara çeviren, azgınlıkları, sapkınlıkları, akıl almaz insanlık dışı olaylarıbir bir ortadan kaldıran, iki cihanın kurtarıcısı Hz. Muhammed (s.a.v) dünyaya teşrif etmiştir. Aradan geçen 1440 yıl onun sevgisini, kalplerdeki muhabbetini yok edememiş desek pek doğru söylemiş olmayız. Eğer peygamberimizi anlayabilseydik; onu gerçekten yürekten sevebilseydik, bugün yaşadıklarımızı yaşamamamız gerekirdi. Bakın halimize ateşe koşan kelebekler gibi, hızla günahlara koşuyoruz. Dünyaya olan meylimiz, her an katlanarak büyürken, ölüm sonrası hayatı aklımıza getirmek dahi istemiyoruz. Sevgili peygamberimizin uygun görmediği ve yaşamı boyunca mücadele ettiği İslam dışı yaşam koşullarıyla hayatımızı düzenliyoruz.
 
Dünya hırsı yüreğimizi kasıp kavururken, kalbimizle tasdik edemediğimiz yalnızca dilimizle söylemeye çalıştığımız bir peygamber sevgisi ağır basıyor, günlük hayatımızda.
 
Eğer bugünlerde; Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Paçalarımıza kadar günaha bulaşır mıydık?
 
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Evlerimizi ateş topuna dönüştüren bir yaşam modeliyle, yaşamımızı devam ettirir miydik?
 
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Ticarette, siyasette, riyasette onun belirlediği kuralları hiçe sayarak, firavunsu bir yapıyla, yalnızca kazanımlar ve edinimler uğruna iki dünyamızı da zehir eder miydik?

Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Evlerimize günah saçan pislik ve lağım kokulu programlarla, bizlerin zamanını anlamsızca harcayan zaman hırsızı televizyon kanallarına, ailece her akşam bağlanıp kalır mıydık?

Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Faiz bu dönemde günah sayılmaz, ortam bunu gerektiriyor deyip, dinden çıkma pahasına faizi meşrulaştırır mıydık?

Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Kalbimize kin ve öfke tohumlarını ekip, kardeşliği, sevgiyi insani değerleri bir bir tüketir miydik?

Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Onun yasakladığı her şeyi hayatımızdan çıkarmaz mıydık?

Peygamberi gerçekten sevebilseydik; İbadetlerimizi onun yaptığı gibi eksiksiz ve Allah a teslimiyet duygusuyla  yapmaya, kendimizi adamaz mıydık?

Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Gün içerisinde farklı maskeler kullanarak, olduğumuz gibi görünmeyip, göründüğümüz gibi olamadan bir hayat yaşamayı kendimize ilke edinir miydik?

Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Çocuklarımızın ismini onun tavsiye ettiği isimler dışından seçmeyi kendimize abesle iştigal olarak görmez miydik?

Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Dünya için Allah diyenlerden olur muyduk?

Peygamberimizi gerçekten sevebilseydik; İbadetlerimizi yerine getirirken Allah la bütünleşerek, Namazı dosdoğru kılan, Zekâtı hakkıyla veren, Orucu vücudunun tüm uzuvlarıyla tutan, Hacca Allah a daha da yakınlaşmak için giden, Kelimeyi şahadeti getirirken vücudundaki tüm damarlarıyla Müslüman olduğunu hisseden, kullardan olmaz mıydık?

Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Onu anlamayan, ona karşı olan, onun söylediklerini yalanlayan, ona iftira atanlarla savaşmayı kendimize ilke edinmez miydik?

Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Her gün onu belirli aralıklarla kalbimizde hissedip, babasına özlem duyan bir çocuk edasıyla onun yokluğunu yüreğimizde hissedip, onun hasretiyle yanıp kavrulmaz mıydık?

Peygamberi gerçekten sevebilseydik; Aynı dine inanan din kardeşleri olarak sonuçta dünyada kalacak edinimler uğruna birbirlerinin canına, malına kast edenlerden olur muyduk?

Peygamberi gerçekten sevseydik; uyuşturucu, alkol, kumar batağında çırpınan Müslümanların her geçen gün sayılarının arttığı bir dünyada yaşar mıydık? Şimdi elimizi kalbimizin üzerine koyup sevgili peygamberimizi kalbimizde ne kadar hissedebildiğimizi test edelim... Eğer kalp atışlarımız onun ismini zikrettiğimizde aniden yükselmiyorsa, ona olan özlemimiz kalbimizi yakıp kavurmuyorsa, Mübarek adını her duyduğumuzda gözlerimiz buğulanmıyorsa peygamber sevgimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekir.

Bizler peygamberi gerçekten sevebilsek ve onu anlayabilseydik Bu gün içine düştüğümüz karanlıkların içerisinde boğulmaz, sonu aydınlık olan ahret yolculuğundan asla korkmazdık...

Azrail’in Hayreti

 
 
BİR GÜN bir adam koşarak Hz. Süleyman’ın huzuruna girdi. Yüzü sararmış, dudakları morarmıştı, adam tir tir titriyordu. Adamın bu halini gören Hz. Süleyman sordu:
 
“Sana ne oldu? Nedir bu halin?” Adam soluk soluğa cevap verdi:
 
“Çarşıda Azrail’i gördüm; bana çok tuhaf bir bakışla baktı. İçime tarifi kabil olmayan bir korku düştü. Sizin adalet kapınıza sığındım.” Bunun üzerine, Hz. Süleyman:
 
“Peki şimdi benden ne istiyorsun?” diye sordu. Adam:
 
“Ey adaletli padişah! Rüzgâra emret, beni Hindistan’a götürsün. Belki oraya gidince Azrail’in hışmından canımı kurtarır, içimdeki bu korkudan kurtulurum” dedi.
 
Hz. Süleyman rüzgâra emretti, rüzgâr da adamı Hindistan’da bir adaya götürdü. Ertesi gün Hz. Süleyman divan vakti halkı kabule başlayınca Azrail çıkageldi. Hz. Süleyman bir gün önce olanları ve adamı hatırlayıp sordu: “Dün bana bir adam geldi, senin çarşıda kendisine hışımla baktığnı söyledi. Neden adama öyle davrandın?”
 
Azrail cevap verdi:
“Ey büyük padişah! Ben o adama hışımla bakmadım. Onu görünce şaşırdım. Çünkü Cenab-ı Rabbü’l-âlemîn bana ‘Git, falan kulumun canını Hindistan’da al’ buyurmuştu. Adamı Kudüs’te görünce şaşırdım. Bu adamın yüz tane kanadı olsa yine de Hindistan’a gidemez, diye düşündüm. O yüzden kendisine hayretle baktım. Fakat Hindistan’a gidince gördüm ki, adam gerçekten orada!”

                                   alıntı
                                   (Zahidan)