30 Haziran 2011 Perşembe

NİKAH VE SAADET

                                            


                                                  NİKAH VE SAADET

   İslam'da aile ve evlilik sosyal hayatın en önemli müesseselerindendir.Bu nedenle evlilik,ayet ve hadisler le teşvik edilmiştir.Evlilik,nikah akdi ile başlarKarşılıklı sevgi ve sedakatle devam eder.
  
  Yüce Allah,evlenmenin nasıl bir lutuf olduğunu,Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklamaktadır:"Kendileri ile huzur ve sukun bulasınız diye sizin için türünüzsen eşler yaratması ve aranızda büyük bir sevgi ve merhamet var etmesi de.O nun (varlığının ve birliğinin)delillerindendir.Şüpesiz bunda,düşünen br toplum için elbette ibretler vardır." (Rum Suresi:30/21).

  Allah'ın rahmet ve hikmetinin bir gereği olan evlilik,eşlerin hayatını sukunete,gönüllerini huzura erdirir.
                                                                                                      ALINTI

22 Haziran 2011 Çarşamba

DİNİ KAVRAMLAR

TEBLİĞ
   Taşımak,görmek,ulaştırmak,bildirmek ve eriştirmek anlamına gelen tebliğ,Peygamberlerin vacip sıfatlsrından biri olarak peygamberlerin,Allah'tan aldıkları hüküm ve haberleri hiçbir eksikliğe uğratmadan,ilave yapmadan ve gizlemeden insanlara bildirmesidir.
  Tebliğ,dini esasları başkalarına bildirmek ve anlatmak demektir.Dini hükümlerin insanlara usulünce anlatılması ilahi bir görevdir.
                                                                           Diyanet Takviminden
                                                                                     (alıntı)

12 Haziran 2011 Pazar

KUL HAKKI

Kul Hakkı
 
Yüce dinimiz İslam’da hak kavramına büyük önem verilmiş, insanın görev ve sorumlulukları “Allah hakkı ve kul hakkı” diye iki temel grupta ifade edilmiştir.

Kul hakkı, insanın can, mal ve namus gibi dokunulmazlıklarının her türlü haksızlık ve tecavüze karşı korunmasına yönelik haktır. Kul hakkından doğan günahların ve cezaların Yüce Allah (c.c.) ya da devlet tarafından bağışlanması söz konusu değildir, ancak hak sahibinin bağışlaması ile ortadan kalkabilir. “Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun ve O’na inan ki (Allah) günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi, acı azaptan korusun” (Ahkâf, 46/31) ayetini yorumlayan müfessirler, bağışlanacak günahların Allah hakkını ilgilendirdiğini, kul hakkından doğan günahların ise Allah tarafından bağışlanmayacağını söylemişlerdir. (Şamil İslam Ansiklopedisi, Kul Maddesi)

İnsanların haklarını ihlâl, kamu mallarını korumamak, Allah’ın affetmeyeceğini bildirdiği büyük günahlar arasındadır. Bu nevi günahları işleyenler, dünyada hak sahipleriyle helalleşip tövbe etmedikleri takdirde, ahirette hak sahipleri onlardan haklarını alacak ve Allah’ın huzurunda hesaplaşacaklardır.
Kul hakkının helalleşmedikçe bağışlanmayacağı konusunda Hz. Peygamber Efendimiz de şöyle buyuruyor:  “Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya başka bir şeyiyle (malıyla) ilgili bir zulüm varsa (haksızlık etmiş ise) ne dinar ne de dirhemin olduğu bir günden önce, onunla helalleşsin. (Değilse o gün) salih ameli varsa yaptığı haksızlık kadar ondan alınır, eğer sevapları yoksa hak sahibinin günahlarından alınıp ona yüklenir.” (Buharî, Mezâlim 10, 2269)

Bu hadisten de anlaşıldığı üzere kul hakkını ihlal eden kişi affedilmediği gibi, salih amelleri ve sevapları, zulme uğrayan kişiye verilecek, şayet sevapları biterse onun günahını da üzerine yüklenecektir. Böylece kul hakkı yüzünden kişi iflas eder. Resûlullah (s.a.s.) müflis kişiyi şöyle açıklıyor:Müflis kimdir bilir misiniz? Sahabiler: “Bize göre müflis, parası ve malı olmayandır” dediler. Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Ümmetimden müflis o kimsedir ki, kıyamet günü; namaz, oruç ve zekatı ile ve fakat (bununla beraber) falana hakaret etmiş falana iftira etmiş, falancanın malını yemiş falancanın kanını dökmüş falancayı dövmüş olarak gelir. Dolayısıyla falana onun sevaplarından, falancaya yine sonun sevaplarından alınıp verilir. Eğer üzerindeki borç ödenmeden önce sevapları tükenirse zulmetliği o kimselerin günahlarından alınarak ona yüklenir. Sonrada cehenneme atılır.” (Müslim, Birr, 59; 4678) Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Allah yolunda savaşırken öldürülen kimsenin bile kul hakkından doğan günahlarının affedilmeyeceğini bildirmiştir.  (Riyaz’üs Salihin Tercüme ve Şerhi, c.2, s.46)

Kul hakkını sadece maddî haklar olarak düşünmek doğru olmaz. Başkasına sövmek, hakaret etmek, kötü söz söylemek, yalancı şahitlik yapmak, iftira etmek, namuslu insanların namusuna dil uzatmak, haksız yere birinin malını yemek, kanını dökmek, insanları dövmek gibi her türlü zulüm ve haksızlık birer hak ihlalidir. Hakkın azı ile çoğu arasında fark yoktur.

Yüce Rabbimiz,  kitabımız Kur’an-ı Kerim’de her insanın doğuştan itibaren sahip olduğu hakların korunmasını istemiş, kul hakkını ihlal ederek insanlara zulüm edenler için ahirette büyük bir azap olduğunu bildirmiştir: “Ceza yolu ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır.” (Şûrâ, 42/42) Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de helal olmayan herhangi bir yolla bir Müslümanın hakkını almanın mesuliyetini şöyle açıklamıştır: Yemin ederek bir Müslümanın hakkını alan kimseye, Allah cehennemi vacip kılar, cenneti de haram eder.” Bir adam dedi ki: “Ya Resûlallah! Şayet o küçük ve değersiz bir şey ise?” Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle cevap verdi: “Misvak ağacından bir dal bile olsa böyledir.” (Müslim, Îmân 218; İbni Mâce, Ahkâm, 8)

Müslüman, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in buyurduğu gibi eliyle ve diliyle başkalarına zarar vermeyen kimsedir. (Buhari, İman, 4-5) O halde, hiçbir şekilde insanlara zarar vermemeye, kimsenin gönlünü kırmamaya, hakkını yememeye gayret edelim. Özellikle şu mübarek üç aylarda üzerimizde hakkı olanlarla bir an önce helalleşemeye bakalım. Kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınalım.



Kocaeli İl Müftüsü