25 Ağustos 2011 Perşembe

KADİR GECESİ


"Kadir" güç yetirmek, hüküm, kaza, takdir, şeref, azamet ve tazyik; leyle-i kadir ise takdir, hüküm, şeref, azamet ve tazyik gecesi demektir. Çünkü her hikmetli iş bu gecede tefrik edilir, bin aydan hayırlıdır, Kur'ân bu gecede indirilmiştir. Yeryüzü, meleklerle dolup sıkışır. Kadir gecesi mübarek gecelerden biridir. Ramazan ayının 27. gecesinde olduğu (Müslim, Sıyâm, 207) genel kabul görmüş olmakla birlikte Ramazanın son yedi gecesinde aranması ile ilgili hadisler de vardır (Müslim, Sıyâm, 219; Buhârî, Leyletü'l-Kadr, 3; Tirmizî, Savm, 72). Ancak asırlardır bütün İslâm ülkelerinde Kadir gecesi Ramazanın 27. gecesinde kutlanmaktadır.

Kur'ân'ın Ramazan ayında (Bakara, 2/185) ve Kadir gecesinde indirildiği âyetle sabittir (Kadr, 97/1). Dolayısıyla Kadir gecesinin Ramazan ayında olduğu kesindir.

Kur'ân'ın 97. sûresi Kadr sûresidir. Bu sûrede Kur'ân'ın Kadir gecesinde indirildiği ve kadir gecesinin bin aydan hayırlı olduğu, meleklerin ve Cebrail'in bu gecede Allah'ın izni ile her bir iş için yer yüzüne indikleri, fecre kadar bu gecenin esenlik olduğu bildirilmiştir.

Bu geceye özgü bir ibadet ve namaz yoktur. Bu gece, dua, tevbe, istiğfar, zikir, Kur'ân kıraati ve namaz ile ihya edilebilir. Bu geceyi ihya eden bağışlanır (Dârimî, Savm, 54). Peygamberimiz (a.s.) bu gecede "Allah'ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet" diye dua edilmesini tavsiye etmiştir (Tirmizî, Deavat, 84). (İ.K.)

                                                                              alıntı
                                                           (Diyanet İşleri Başkanlığı )

18 Ağustos 2011 Perşembe

HAYIRLI CUMALAR

Geçmiş Ramazanlardan Tebessüm ve Tefekkür Nükteleri...


http://oi56.tinypic.com/4j2wpk.jpg

Geçmiş Ramazanlardan Tebessüm ve Tefekkür Nükteleri...

Bugün sizlere, gaflete sebep olan kahkaha fıkraları değil de, tefekküre sebep olan tebessüm nükteleri arz etmeye çalışacağım. Göreceksiniz ki, geçmiş Ramazanların bazı nükteleri, bir kitap kadar düşündürmekte, bir mürşit kadar da yol göstermektedir. İşte o eski Ramazan sohbetlerinden bir demet tebessüm ve tefekkür nükteleri sizlere.Bir adam Ramazan'da diliyle hep cömertlikten söz ediyor, ama eliyle hiç de cömertlik etmiyor, yoksula yardım için kesesinin ağzını açmıyordu.. İşte bu adam bir gün karşılaştığı İbrahim Ethem'e rica etti:

-Herkese nasihat ediyorsun, bana da nasihat et şu mübarek Ramazan'da... İbrahim Ethem önce nasihatimi tutar mısın, diye sordu? Adam elbette diye cevap verince tek cümlelik nasihatini şöyle yaptı:


- Sen dedi, Ramazan boyunca açığı kapa, kapalıyı da aç, sevap olarak sana yeter!. Adam bir şey anlamamıştı. Mecburen sordu:


-Açık nedir ki onu kapayayım, kapalı nedir ki onu da açayım? İbrahim şöyle anlattı açıkla kapalıyı:


- Açık olan hep cömertlikten söz eden ağzındır, onu kapa. Kapalı olan da yardım için hiç açmadığın kesendir, onu aç!


Düşünmeye başlayan hakperest adam, tebessüm ederek söylendi:


- Vallahi bir doğru ancak bu kadar güzel söylenebilir! Bu tatlı ikazdan sonra ben de hep yardımdan söz eden ağzımı kapıyor, hiç yardıma açmadığım kesemi açıyorum, ey İbrahim dedi ve cömert bir adam oldu.


- Ne dersiniz, bu sözün bize de şümulü olabilir mi? Biz de Ramazan boyunca hep cömertlikten, yardımdan söz ediyor, ama elimiz cüzdanımıza bir türlü varmıyor, bir yoksulun yüzünü güldüren yardımda bulunamıyor muyuz? Bizim de açığı kapayıp kapalıyı açmaya ihtiyacımız var mı yoksa? Bir düşünsek mi?.

                                                                 ALINTI

16 Ağustos 2011 Salı

HADİS-İ ŞERİFLER


Zikir ayı Ramazan

Hz. Ömer Radiyallâhu Anhın rivayetine göre Resul-i Ekrem Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
“Ramazan günlerinde zikirle meşgul olanlar mağfiret edilir, o günlerde Allah’tan dilekte bulunanlar da eli boş dönmezler.” Kenzü’l

{Ummâl, 8:464}

İbni Ömer Radiyallâhu Anhümânın rivayet ettiği şu hadis-i şerifte Resul-i Ekrem Sallallâhu Aleyhi Vesellem zikrin çeşitlerini ifade ederler:
“Kim Ramazan ayında sessizlik ve sükunet içinde bir gün oruç tutarsa, tekbir getirir, kelime-i tevhit okur, Allah’a hamd eder, helali helal, haramı da haram bilirse, Allah onun bütün geçmiş günahlarını bağışlar.”

{Kenzü’l-Ummâl, 8:482}
                                                                                       

2 Ağustos 2011 Salı

SAHURUN FEYİZ VE BEREKETİ

Ebu Said el-Hudri Radiyallâhu Anhın rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
"Sahur yemeğinde bereket vardır. Bir yudum su bile içecek olsanız sahura kalkmayı ihmal etmeyiniz. Çünkü sahura kalkana Allah rahmet eder, melekler de bağışlanmaları için dua ederler."(1)

Enes'in Radiyallâhu Anh rivayetine göre ise Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem sahur yemeğini yememizi özel olarak tavsiye ederek şöyle buyururlar:
"Sahur yemeği yiyin, zira sahur yemeğinde bereket vardır."(2)

Amr ibni Âs Radiyallâhu Anhın rivayet ettiği bir hadiste Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem bu farkı şöyle bildirir:
"Bizim orucumuzla Ehl-i Kitabın orucunu ayıran fark sahur yemeğidir."(3)
(1) Müsned, 3:44
(2) Buhari, Savm: 20, Müslim, Sıyâm: 45; Tirmizî, Savm: 17; Nesâi, Savm: 18.
(3) Müslim, Sıyâm: 46; Ebu Dâvud, Savm: 15; Tirmizî, Savm: 17; Nesâi, Savm: 27.

                                                            (  ALINTI)
                                                           Hanımlar.com

MÜSLÜMANIN ŞİFRELERİ...



Müslüman feraset sahibidir, açıkgöz değil...

Müslüman tebessüm edendir, yılışan değil...

Müslüman yardım edendir, başa kakan değil...

Müslüman sevdirendir, nefret ettiren değil...

Müslüman tebliğ edendir, lâfazan değil...

Müslüman vakar sahibidir, kibirli değil...

Müslüman sabredendir, korkak değil...

Müslüman affedendir, cezalandıran değil...

Müslüman cömerttir, müsrif değil...

Müslüman iktisat edendir, cimri değil...

Müslüman tevazu sahibidir, haset eden değil...

Müslüman mütevekkildir, tembel değil...

Müslüman kendi nefsini hesaba çeker, başkasınınkini değil...

Müslüman etrafının kandilidir, kendisinin değil...

Müslüman hizmete taliptir, ücrete değil...

Müslüman tefekkür edendir, kötü düşünen değil...

Müslüman inanandır, inkâr eden değil...

Müslüman dua edendir, beddua eden değil...

Müslüman taklit edilendir, taklit eden değil...

Müslüman Allah’ın kuludur, başkasının değil...
                               alıntı

29 Temmuz 2011 Cuma

HAZIRMIYIZ

 
 
 
 
Hayatımızı Gözden Geçirme Devresine mi Girdik?
 
Hiç şüpheniz olmasın, içinde bulunduğumuz üç aylar, sene içinde kendini hesaba çekme ve hayatını gözden geçirme devresidir. İnsanın yaşayışını günahıyla sevabıyla şöyle bir gözden geçirmesi, geçmişine tefekkürle bakıp geleceğine de tedbirler alması vaktidir bu günler..Üç ayların başında iç dünyasına dönenler, hayatının geçen sene ve aylarını gözden geçirerek dini hayatına yeniden bir çekidüzen verenler, yaklaştığımız Ramazan'daki bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi'nden istifadeye kendilerini tam hazırlayanlar olarak görülürler. Yeter ki üç ayların başından itibaren böyle bir nefs muhasebesi başlatsın, nefsine şu soruları sorup içinden gelen cevapları dikkatle dinlesin:
 
- İbadet ve iyiliklerin sevabını on'dan yedi yüze kadar yükselten üç aylar girdi, var mı kendimi yenileme ve ilerleme karar ve azmim? Allah için neler yapıyor, hayatımı nelerle değerlendiriyorum? Yaşadığım aylar seneler gerçekten de hedefini buluyor, gayesine uygun şekilde sürüyor mu? Vicdanen müsterih miyim hayatımın geçen senelerinden? Bu sorular ve cevapları önemlidir. Toplumdaki yerimiz ve meşguliyetlerimiz düşünülmelidir. Değerli bir irşat eseri olan Tenbihü'l-gafilin'de insanların meşguliyetleri tarif edilirken şöyle bir sıralama yapılarak denir ki:
 
- İnsanlar ya hayır kapılarını aralayanlardan ya da şer kapılarını zorlayanlardan olurlar. Bundan sonra da konu şöyle bağlanır:
 
- Müjdeler olsun o kimseye ki, hayır kapılarını aralayanlardan olurlar. Eyvahlar olsun o kimseye ki, şer kapılarını zorlayanların içinde yer alırlar..Biz de üç aylardaki nefs muhasebesinde hayatımıza böyle bir değerlendirme ile de bakabiliriz:
 
- Bu iki sınıfın hangisinde görünmekteyim ben, diyebiliriz? Hayır kapılarını aralayanlardan mıyım, yoksa şer kapılarını zorlayanlardan mı? Acaba ben hangi meşguliyetle tüketiyorum hayatımı?Akla gelebilir ki:
 
- Ne bileceğiz hayır kapılarını açanların arasında mıyız, yoksa şer kapılarını zorlayanların içinde mi? Bunu anlamak zor olmasa gerektir. Meşgul olduğunuz işe bakın, ilgi gösterdiğiniz konulara nazar edin. İşte o zaman anlarsınız nelerle meşgul olup kimlere destek verdiğinizi.. Müjdeler olsun denecek bir faydalı hizmetin ucundan bucağından mı tutuyorsunuz, yoksa eyvahlar olsun dedirtecek bir ilgisizlik ve bilgisizlik içinde günahlarla mı tüketiyorsunuz hayatınızı?..Sakın kendi kendinize yapacağınız bu iç muhasebeyi basite alıp da dudak büküp geçmeyiniz.. Unutmayın böyle mübarek ayların girişinde yapılamayacaksa bu hayatımızı değerlendirme muhasebesi, ne zaman yapılacak?. Geçmişimizle geleceğimizi bugün düşünmeyeceksek ne zaman düşüneceğiz, hayatımızın muhasebesini ne zaman yapacağız?.
 
Unutulmamalı ki, hayatımızın değeri, meşgul olduğumuz işlerle anlaşılır. Dini hassasiyetimiz artıyor da hep hayırla meşgul oluyorsak hayatımız değerini buluyor, hedefine yöneliyor demektir. İslami hassasiyetimiz artmıyor, sevaplı ve hayırlı işlerle meşgul olmuyor, Allah için hizmete değer vermiyorsak, hayatımızı ne ile değerlendiriyor, ne ile hedefine vardığını kabul ediyoruz, bunun da izahını yapmamız icap eder. Kalbimizi, gönlümüzü, vicdanımızı susturamayız. İçimizdeki ses bizi ikaz eder. İsterseniz dönün içinize de gelen sesi bir dinleyin lütfen; bakın neler diyor:
 
- Hayatın tam hedefini bulmuyor, gayesine tam ermiyor! Dini hassasiyetin artmıyor, bir hayırlı işin ucundan bucağından tam olarak tutmuyor, Hakk'a yarar bir işin sahibi olmuyorsun! Sadece nefsini düşünüyor, yalnızca şahsi menfaatin için yaşıyorsun. Yarın mahşerde bu hayat nimetinin hesabını hangi hizmet ve himmetinle vereceksin? Neden düşünmüyorsun?İşte bunları tam düşünme devresindeyiz bu günlerde.Sakın bu değerlendirmeleri basite alıp da hele bakalım diyerek dudağını büküp geçme. Bu nefs muhasebesi şimdi değilse ne zaman? Efendimiz'in (sas) ikazını hep birlikte dinleyelim:
 
- "Hasibü kable en tühasebu!" Orada hesaba çekilmeden önce burada hesaba çekin kendinizi! Yoksa yarın çok geç olabilir.
 
 ALINTI (ZAHİDAN)

Uyan Ey Gözlerim



Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Azrail’in kasdı canadır inan
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!

Seherde uyanırlar cümle kuşlar
Dillü dillerince tesbihe başlar
Tevhid eyler dağlar taşlar ağaçlar
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!

Semâvâtın kapıların açarlar
Müminlere rahmet suyun saçarlar
Seherde kalkana hülle biçerler
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!

Bu dünya fanidir sakın aldanma
Mağrur olup tâc u tahta dayanma
Yedi iklim benim diye güvenme
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!

Benim, Murad kulun, suçumu affet
Suçum bağışlayıp günahım ref’et
Rasul’ün sancağı dibinde haşret
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
alıntı

19 Temmuz 2011 Salı

KOKU SÜRMEK

Koku Sürünmek
Cenâb-ı Hakk'ın insanoğluna lûtfettiği nimetlerden biri de güzel kokudur. İslâm'da güzel koku, kişideki temizliği tamamlayan bir unsur olarak kullanılmıştır. Yoksa gayr-ı müslim milletlerde olduğu gibi, istenilmeyen kokuları kamufle etme gibi bir gâyesi yoktur. Kokunun insanı etkileyen, cezbeden, yani ilgi uyandıran bir yönü vardır ki, bu tesiri sebebiyle İslâm Dini, koku sürünmede bazı ölçü ve sınırlamalar getirmiştir.
Erkeklerin Güzel Koku Sürünmesi
Erkeklerin, sünnete uymak ve din kardeşi olan erkeklere güzel kokmak niyetiyle, koku sürünmesi câiz görülmüştür. Ancak bunun tam zıddı olarak, mahremi olmayan kadınların dikkatini çekmek niyetiyle nefsâniyeti tahrik edecek kokular sürünmesi ise câiz değildir.
Kadının Güzel Koku Sürünmesi
Kadının koku sürünmesini sınırlayıcı pek çok hadîs-i şerîf mevcuttur. Bu sınırlamaların en büyük sebebi, "başta kadının ırz ve nâmusunu, sonra da toplumun ahlâkını" korumaktır. Kadının sokakta veya kendisine dinen yabancı erkeklerin yanında koku sürünmesi, haram kılınmıştır. Zira kadının yaratılıştan gelen güzelliği, kokunun cezbedici özelliği ile birleştiğinde, ahlâken zayıf yaratılışlı erkeklerin ve kadınların kötü bir duruma düşmesine sebebiyet verir. Ki, bu durum, tarih boyunca ve günümüzde yaşanan pek çok acı hâdiseyle defalarca ispatlanmıştır. İslâm, insanın fıtratını çok iyi bilen Allah Teâlâ tarafından indirildiği için fertleri ve toplumu, ateşin daha kıvılcım hâlindeki tehlikesinden bile korur. Bu gayeyle erkeği ve kadını koruyucu pek çok tedbiri prensip hâline getirmiştir. İşte bu koruyucu tedbirlerden bir tanesi de kadının dışarı çıkarken koku sürünmesini yasaklamaktır.
Hadis-i şerifler, kadına, yabancı erkeklerin yanında koku sürünmeyi şu şekilde yasaklamıştır: "Kadın, sokağa çıkarken koku sürünmesin." (Müslim)
"Bir kadın, koku sürünüp dışarı çıkar ve kokusunu duyurmak için bir topluluğun yanından geçerse, ona bakana da, kendisine de zina günahı (göz zinası) yüklenir." (Tirmîzî, Edeb, 35/2786) 
"Bir kadın, güzel kokular sürünüp, (kürk ve deri gibi) göz alıcı güzel elbiseler giyerek, bir toplumun önünden geçerse, o kadın, zina işlemiş gibi günaha girer." (İbni Hibban)
"Bir kadın, cezbedici koku sürer ve erkekler de ona bakarsa, evine gelinceye kadar Allah Teâlâ'nın gazabında olur." (Taberânî)
Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in ikazlarından açıkça anlaşıldığı üzere, kadına yasak olan güzel koku, dışarı çıkarken erkekler üzerinde bırakması muhtemel nefsânî tesir sebebiyledir.
Kadın, Nerelerde, Kimlerin Yanında Güzel Koku Sürünebilir?
Kadının koku sürmesini yasaklayan hadîs-i şerîfler, mutlak mânâda bir yasak ifade etmez. Yani bir kadın; evinde, beyinin (zevcinin), çoluk-çocuğunun ya da kendi hemcinslerinin (kadınların) yahud dinen kendisine haram olmayan akrabalarının yanında koku sürünebilir. Hatta bazı âlimler, güzel kokunun tabiî bir haz olduğuna bakarak kadının, kocası için süslenmesi yanında, koku da sürünmesini, kocasının onun üzerindeki bir hakkı olarak görmüşler ve süslenip kokulanmayı, kadının vazifeleri arasında saymışlardır. (Zehebî, Kitabu'l-Kebâir, sh: 190)
İmrân bin Husayn -radıyallâhu anh-'den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Erkeklere ait güzel kokuların en iyisi, kokusu açık, rengi gizli olandır. Kadınların kokularının en iyisi ise, rengi olan ve kokusu çevreye yayılmayandır." (Tirmizî, Edeb, 35)
ALINTI(ZAHİDAN) 

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Çocukluk Çağında İslami Eğitim Şart


İslâm’ı çok iyi öğrenmeliyiz; çünkü bütün dertlerin dermanı onda; çok içten ve samimi dindar olmalıyız; çünkü iki cihan saadetimiz buna bağlı. Ama İslâm’ı öğrenmekte milletçe geriyiz, boş şeylerle oyalanıyor, çok yanlış yönlere yönlendirilmek isteniyoruz, bize Batı’nın batıl ve süfli kültürü allanıp ballanıp yutturulmaya çalışılıyor; maalesef televizyonlar, radyolar, gazete ve mecmualar, okul, kolej ve üniversiteler çoğunlukla bu ters ve sakat niyetle faaliyet göstermekte; doğruyu ve faydalıyı görüp benimseyerek gayret gösterenler az. İslâm’ı, insanlarımıza daha çocuk yaşta iyice öğretmeliyiz; örgün ve yaygın eğitimimizin buna göre yeniden düzenlenmesi lazım. Dinsiz, inançsız, gayesiz, idealsiz, ahlâksız bir eğitim çocukları, halkımızı mahvediyor.Gençler züppe, şımarık, tembel, uyuşturucu mübtelası, zevkperest, gösteriş meraklısı, asi, havai, eyyamcı, haram yiyici, kırıcı, dökücü, kavgacı, çeteci ve anarşist oluyor. Çocuk, İslâmî yönden akil ve baliğ olunca, yani ergenlik yaşında ve çağında sorumlu olmaya başladığına göre, ona iyi ve kötüyü, helal ve haramı, sevap ve günahı bundan evvel mutlaka öğretmiş, onu sorumluluğa daha öncesinden hazırlamış olmamız şart.
Çocuklarımıza pedagojik seviyesine uygun bir tarz ve üslupla daha ilkokuldayken bütün dinî emir ve yasakları hem öğretmek, hem de samimiyetle benimsetmek gerekiyor. Öyle ki çocuk namazını severek kılsın, orucunu tutsun, komşunun eriğini, elmasını koparmasın, camını, çerçevesini kırmasın, karısına kızına yan bakmasın, tembel ve haylaz olmasın, derslerine çalışsın, görevlerini yapsın, hizmete koşsun, büyüklerini saysın, küçüklerini sevsin, Allah’tan korksun, sorumluluk duygusu taşısın, Arapça öğrensin, Kur’an’ı okusun, Peygamber Efendimiz’i (sas.) iyi tanısın, ahlâk kurallarını benimsesin, halkına ve milletine faydalı olmayı, vatanını korumayı gaye edinsin, âhiretine yarar işler yapsın, kimseye zulmetmesin, hakkı tutsun, haksızın karşısına çıksın; batıla, günaha, harama meyletmesin, nefse, şeytana uymasın, ahlâklı, faziletli, edepli, zeki, çalışkan, uyanık bir insan olsun…Ortaokula, liseye geldikten sonra artık iş işten geçmiş, fırsat elden kaçmış, herkes yalan yanlış bir yol tutturmuş oluyor.İşi kökünden ve evvelden halletmek çok önemli!Allah cümlemize uyanıklık versin, gayret ve kuvvetimizi arttırsın, tevfîkini refîk eylesin
Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan
alıntı(Zahidan)

HADİS-İ ŞERİFLER İLE ANNE BABA HAKKI

“Efendimiz s.a.v.:

– Allah yolunda yapılan harcamadan daha üstün olan harcamayı bilir misiniz, buyurdu. Sahabiler:

– Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dediler. Efendimiz s.a.v.:

– Evladın anne babasına harcamasıdır, buyurdu.”
                                          (Hadis-i Şerif)



Ebu Hüreyre r.a. anlatıyor:

“Bir adam Allah Rasulü s.a.v.’e gelerek;

– Ey Allah’ın Rasulü, kendisine iyi davranma ve haklarını koruma hususunda en öncelikli kişi kimdir, diye sordu. Allah Rasulü s.a.v.:

– Annendir, buyurdu.

Ben;

– Sonra kim, diye sordum.

– Annendir, buyurdu.

– Sonra kim, diye sordum, üç defa ‘Annendir’ buyurdu. Ondan sonra kim gelir, diye sorunca:

– Sonra baban gelir, buyurdu.”

                                (Hadis-i Şerif)


– Kim anne babasına veya onlardan birinin yaşlılığına ulaşır da günahları bağışlanmazsa, Allah onu hayırdan uzaklaştırsın.”
                               (Hadis-i Şerif)


“Cennet, annelerin ayakları altındadır.”
                            (Hadis-i Şerif)

30 Haziran 2011 Perşembe

NİKAH VE SAADET

                                            


                                                  NİKAH VE SAADET

   İslam'da aile ve evlilik sosyal hayatın en önemli müesseselerindendir.Bu nedenle evlilik,ayet ve hadisler le teşvik edilmiştir.Evlilik,nikah akdi ile başlarKarşılıklı sevgi ve sedakatle devam eder.
  
  Yüce Allah,evlenmenin nasıl bir lutuf olduğunu,Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklamaktadır:"Kendileri ile huzur ve sukun bulasınız diye sizin için türünüzsen eşler yaratması ve aranızda büyük bir sevgi ve merhamet var etmesi de.O nun (varlığının ve birliğinin)delillerindendir.Şüpesiz bunda,düşünen br toplum için elbette ibretler vardır." (Rum Suresi:30/21).

  Allah'ın rahmet ve hikmetinin bir gereği olan evlilik,eşlerin hayatını sukunete,gönüllerini huzura erdirir.
                                                                                                      ALINTI

22 Haziran 2011 Çarşamba

DİNİ KAVRAMLAR

TEBLİĞ
   Taşımak,görmek,ulaştırmak,bildirmek ve eriştirmek anlamına gelen tebliğ,Peygamberlerin vacip sıfatlsrından biri olarak peygamberlerin,Allah'tan aldıkları hüküm ve haberleri hiçbir eksikliğe uğratmadan,ilave yapmadan ve gizlemeden insanlara bildirmesidir.
  Tebliğ,dini esasları başkalarına bildirmek ve anlatmak demektir.Dini hükümlerin insanlara usulünce anlatılması ilahi bir görevdir.
                                                                           Diyanet Takviminden
                                                                                     (alıntı)

12 Haziran 2011 Pazar

KUL HAKKI

Kul Hakkı
 
Yüce dinimiz İslam’da hak kavramına büyük önem verilmiş, insanın görev ve sorumlulukları “Allah hakkı ve kul hakkı” diye iki temel grupta ifade edilmiştir.

Kul hakkı, insanın can, mal ve namus gibi dokunulmazlıklarının her türlü haksızlık ve tecavüze karşı korunmasına yönelik haktır. Kul hakkından doğan günahların ve cezaların Yüce Allah (c.c.) ya da devlet tarafından bağışlanması söz konusu değildir, ancak hak sahibinin bağışlaması ile ortadan kalkabilir. “Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun ve O’na inan ki (Allah) günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi, acı azaptan korusun” (Ahkâf, 46/31) ayetini yorumlayan müfessirler, bağışlanacak günahların Allah hakkını ilgilendirdiğini, kul hakkından doğan günahların ise Allah tarafından bağışlanmayacağını söylemişlerdir. (Şamil İslam Ansiklopedisi, Kul Maddesi)

İnsanların haklarını ihlâl, kamu mallarını korumamak, Allah’ın affetmeyeceğini bildirdiği büyük günahlar arasındadır. Bu nevi günahları işleyenler, dünyada hak sahipleriyle helalleşip tövbe etmedikleri takdirde, ahirette hak sahipleri onlardan haklarını alacak ve Allah’ın huzurunda hesaplaşacaklardır.
Kul hakkının helalleşmedikçe bağışlanmayacağı konusunda Hz. Peygamber Efendimiz de şöyle buyuruyor:  “Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya başka bir şeyiyle (malıyla) ilgili bir zulüm varsa (haksızlık etmiş ise) ne dinar ne de dirhemin olduğu bir günden önce, onunla helalleşsin. (Değilse o gün) salih ameli varsa yaptığı haksızlık kadar ondan alınır, eğer sevapları yoksa hak sahibinin günahlarından alınıp ona yüklenir.” (Buharî, Mezâlim 10, 2269)

Bu hadisten de anlaşıldığı üzere kul hakkını ihlal eden kişi affedilmediği gibi, salih amelleri ve sevapları, zulme uğrayan kişiye verilecek, şayet sevapları biterse onun günahını da üzerine yüklenecektir. Böylece kul hakkı yüzünden kişi iflas eder. Resûlullah (s.a.s.) müflis kişiyi şöyle açıklıyor:Müflis kimdir bilir misiniz? Sahabiler: “Bize göre müflis, parası ve malı olmayandır” dediler. Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Ümmetimden müflis o kimsedir ki, kıyamet günü; namaz, oruç ve zekatı ile ve fakat (bununla beraber) falana hakaret etmiş falana iftira etmiş, falancanın malını yemiş falancanın kanını dökmüş falancayı dövmüş olarak gelir. Dolayısıyla falana onun sevaplarından, falancaya yine sonun sevaplarından alınıp verilir. Eğer üzerindeki borç ödenmeden önce sevapları tükenirse zulmetliği o kimselerin günahlarından alınarak ona yüklenir. Sonrada cehenneme atılır.” (Müslim, Birr, 59; 4678) Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Allah yolunda savaşırken öldürülen kimsenin bile kul hakkından doğan günahlarının affedilmeyeceğini bildirmiştir.  (Riyaz’üs Salihin Tercüme ve Şerhi, c.2, s.46)

Kul hakkını sadece maddî haklar olarak düşünmek doğru olmaz. Başkasına sövmek, hakaret etmek, kötü söz söylemek, yalancı şahitlik yapmak, iftira etmek, namuslu insanların namusuna dil uzatmak, haksız yere birinin malını yemek, kanını dökmek, insanları dövmek gibi her türlü zulüm ve haksızlık birer hak ihlalidir. Hakkın azı ile çoğu arasında fark yoktur.

Yüce Rabbimiz,  kitabımız Kur’an-ı Kerim’de her insanın doğuştan itibaren sahip olduğu hakların korunmasını istemiş, kul hakkını ihlal ederek insanlara zulüm edenler için ahirette büyük bir azap olduğunu bildirmiştir: “Ceza yolu ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır.” (Şûrâ, 42/42) Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de helal olmayan herhangi bir yolla bir Müslümanın hakkını almanın mesuliyetini şöyle açıklamıştır: Yemin ederek bir Müslümanın hakkını alan kimseye, Allah cehennemi vacip kılar, cenneti de haram eder.” Bir adam dedi ki: “Ya Resûlallah! Şayet o küçük ve değersiz bir şey ise?” Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle cevap verdi: “Misvak ağacından bir dal bile olsa böyledir.” (Müslim, Îmân 218; İbni Mâce, Ahkâm, 8)

Müslüman, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in buyurduğu gibi eliyle ve diliyle başkalarına zarar vermeyen kimsedir. (Buhari, İman, 4-5) O halde, hiçbir şekilde insanlara zarar vermemeye, kimsenin gönlünü kırmamaya, hakkını yememeye gayret edelim. Özellikle şu mübarek üç aylarda üzerimizde hakkı olanlarla bir an önce helalleşemeye bakalım. Kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınalım.



Kocaeli İl Müftüsü

22 Mayıs 2011 Pazar

İsimler ve Belalar

Karababa Tekkesi'nin Şeyhi Ahmet Efendi anlatmıştı: "İbnül Emin Mahmut beyle beraber Beyazıt'ta yürürken, yedi sekiz yaşlarında bir çocuk annesine taş atıyordu. Annesi ise çocuğuna "Yapma yavrum Atanım" diye yalvarıyordu.Çocuğun adının Atan olduğunu duyunca İbnül Emin, "At yavrum at, annen kendisi istemiş atmanı" dedi ve yoluna devam etti"Yalnız Basra'yı değil, bütün bir Körfez'in harap olmasına sebep olan Saddam'dır.Saddam ismi çarpan, çatan manasına gelir.Farsça olarak "Sad" kelimesi rakamlardan yüz manasına gelir. "Dam" kelimesi de hile, tuzak.
Sevgili peygamberimiz bir gün bir koyun sağmak için  "Kim bu koyunu sağacak?" diye sormuş.
Sahabeden biri "ben" demiş.
Senin adı ne?
Adım Mürra demiş. (Acı manasınadır.)
Sen otur. Başka kim sağacak?
Bir adam ayağa kalktı ve Ben dedi...
- Senin adın ne?
- Harp
- Sen de otur.
- Kim sağacak
Bir adam ayağa kalktı Ben dedi...
- Senin adın ne?
- Yeiyş (Yaşar manasına)
- Sen sağ (koyunu) demiş. (Malik, Muvatta, K. Cami, bab, Ma yükrahü binel esma, hadis 1540)
Hazreti Ömer, bir adam adın ne diye sorar.
Adam, adım Cemre der. (Ateşin közü manasına)
Ömer -  Kimin oğlusun?
Adam - İbni Şihab'ın (Alev oğlu demek)
Ömer - Kimlerdensin?
Adam - Huraka'dan (Yangın çıkaranlardan manasına)
Ömer - Nerede oturuyorsun?
Adam - Harratünnar'da (Ateş sıcağı manasına)
Ömer - Evin nerede?
Adam - Zati leza'da (Alevli mahallesi demek)
Ömer- Çabuk ailene yetiş evin yanıyor" der. Ve gerçekten de evin yandığını görür. (Malik, Muvatta, K. Cami, bab, Ma yükrahü minel esma, hadis 1541)
Kahramanmaraş'ta Mitoloji meraklısı olduğu söylenen baba Necdet Şenocak, çocuklarının adlarını mitolojiden almış ve Raden (31), Rulin (30), Sajen (27) ve Beraris (26) diye isimlendirmiş.Çocuklar, çok sevdikleri anne Neyran'ın 15 Nisan günü ölmelerine dayanamamışlar ve Maraş'ta bir bağ evinde dördü birden intihar etmişler.Sevgili peygamberimiz, insanların isimlerinin güzel olmasını istediği gibi dağların, derelerin ve bütün eşyanın isimlerinin güzel olmasını da istemiştir.
Bir gün yolculuk esnasında iki dağın arasına uğradı.
- Bu iki dağın adı nedir? Diye sordu.
- Biri Fadıh öbürü Muhzi dediler.
Sevgili peygamberimiz hemen oradan başka yere gitti ve oraya bir daha uğramadı.
Hazreti Hüseyin de Kerbela'da konakladığında "Buranın adı nedir? Demiş.
Yanındakiler "Kerbela" deyince Hazreti Hüseyin "Kerb ve Bela" yani keder, üzüntü ve bela" demiş ve ondan sonrası bin üçyüz yıldır yüreklerimizi yakar.Hâlâ insanlarımız kış günlerinde arabalarıyla dağdan aşarlarken "Kervan kıran" belinden geçmemeye dikkat ederler.Her şeyinizin iyi ve güzel olmasına dikkat ediniz. Çocuklarınızın isimlerine daha fazla dikkat ediniz.
 alıntı
Mahmut Toptaş

16 Mayıs 2011 Pazartesi

BABA SEVGİSİ

Meşhur Bir Yazarımızın Baba Sevgisine Hasreti...
 
İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır. Anadolu'da açlık, yokluk ve sefalet kol gezmektedir.   Devlet memuru olan baba ilk eşinden boşanmış, çok geçmeden de ikinci kez evlenmiştir. Evlendiği hanım her Anadolu kadını gibi yokluğa, yoksulluğa tahammüllü soylu bir ailenin kızıdır. Bu evlilikte Allah, aileye nur topu gibi arka arkaya dört evlad verir. Bir numara ağabey, ikinci numara ise olayın kahramanı olan yazarımızdır.Derken baba bir başka evlilik daha yapar. Anne kahır ve çile çekmiş, tevekkül etmeyi iyi bilen bir hanımefendidir. İlimle iştigal eden bir ailenin kızı olması da ayrıcalığıdır. Üzerine kuma gelmesiyle çocuklarına hem annelik hem babalık yapmaya başlar.Bu çocuklardan büyük olan ağabey, küçük ise yazarımızdır. Büyük deyince fazla yaş farkı var sanmayın. Topu topu iki yaş. Ne var ki bu yaş farkı ağabey'in zorunlu olarak babalık rolünü oynamasına kapı aralayacaktır. Çünkü Ağabey, yazarımızı çok sever, hatta onun iş yapmasına bile dayanamaz. O yorulmasın, ben yaparım, diye annesine tembih eder. Evin bütün dış işlerini üstlenir.Baba ise öyle bilinçsiz biri de değildir. Çelebi ruhlu bilge bir insandır. Okumuş, üniversite bitirmiştir. Geniş kültürlü biridir. Edebiyattan tasavvufa, fıkha kadar ilmi iyi özümsemiştir. Arapça bilir, Farsçaya aşinadır. Hatta memuriyet dışında fahri olarak cami kürsülerine çıkıp mükemmelen vaazlar eder.Yine babanın Tasavvufla yakın ünsiyeti vardır. Anne de bir Nakşi şeyhinden ders almıştır. Dikkat buyurun 1940'lı, 50'li yıllardan bahsediyorum.Dahası, Baba çocuklarına düşkün olmasına düşkündür. Onların iyi eğitim görmesini ister. Fakat çocuklarıyla hiçbir zaman doğrudan ilgilenmez. Çocuklarına sevgisini göstermede tutumludur. Daha doğrusu cimri. Nitekim yazarımızda dâhil olmak üzere çocukları bir kez olsun sevginin bir tezahürü olarak babaları tarafından kendilerinin sevilip, başlarının okşandığını hatırlamazlar.Baba yalnızca dokunmama olgusunu sevgide değil, öfke anlarında da göstermez. Yazar ve ağabeyi bir kez olsun dayak yediklerini hatırlamazlar.Baba, çocuklarına karşı ilgisiz durur, mesafeli durur durmasına ama onların dini konulardaki sorularını cevaplar. Müşkülatlarını giderir. Onları ruhen, zihnen eğitir.
 
Yazarımız ve ağabeyi daha okula başlamadan Kur'an-ı Kerim'i öğrenirler.Yıllar geçer. Yazarımız liseyi bitirip, yüksek öğrenim yapmak için büyük bir şehre giderken, sürekli parasız olan babası, yazarımıza "başının çaresine" bakmasını ister.Yazarımız başının çaresine bakar elbet. Fakat o uzun süre babasına kırgın, hatta biraz da kızgındır. Derken yıllar yılları kovalar. Yazarımız okur, üniversiteyi bitirir. Evlenir çoluk çocuğa karışır. İşte bu koşutta yazarımız bütün sevgisini çocuklarına hasreder. Yalnızca kendi çocuklarını değil, karşılaştığı her çocuğu dokunarak sevecektir. Bu tavır, geçmişte baba ilgisizliğine ve sevgisizliğine karşı bir tepki, bir özlemden kaynaklanıyor olsa gerektir.Baba ise vefat eder. Vefatından sonra bıraktığı boşluk çocukları tarafından daha fazla anlaşılır. Yazarımızda dâhil olmak üzere çocukları babaları hakkında hiçbir zaman kötülük düşünmezler. Hatta dünyada rahat yüzü görmedi diye babalarının ardından hayıflanıp, üzülürler. Arkasından Fatihalar okumayı da ihmal etmezler.Yazarımız ise, lise yıllarında başlamak üzere yazmaya başlar. Sonunda çok meşhur bir yazar olur. Pek çok kitap yazar. Yazdığı kitaplardan bazıları ise çocuklara dairdir. Kısacası o, yalnız çocuklarını sevmekle de yetinmeyecek, yazdığı yazılarla, kitaplarla ailelerin çocuklarını çok sevmelerini isteyecektir.Fakat o babasını çok sevmesine karşın, onun ellerini başında gezdirmesini kim bilir ne kadar istemiş, özlem duymuştur. Babasının kucağına alıp da onu; öpücüklere gark etmesini, ona sımsıkı sarılmasını...Fakat baba onları öpücüklere gark etmese de onların ruhlarını doyurmuş, onların yüreklerine inancı nakşetmiştir. Bu az şey midir?Bu yazarımız kimdir, diye sormayın. Çok sevdiğimiz bir yazar.Önemli olan bu anlatılanlardan ders çıkarıp, çocuklarımızı hem sevgiyle, hem inançla doyurmaktır...
 alıntı (ZAHİDAN)

9 Mayıs 2011 Pazartesi

EY GÜZEL ANNEM

Ey Güzel Annem

Cennetin kapısı sana emanet
Anahtarı sende Ey Güzel Annem
Ne zaman günahtan duysam nedamet
Bütün suçlar bende Ey Güzel Annem

Sancılar içinde verdiğim ilk dert
Narin sinirleri gerdiğim ilk dert
Yaşları gözüne derdiğim ilk dert
Derdin biri bindi Ey Güzel Annem

Kundaklara beni,sana bağladın
Sımsıkı durmayı bana sağladın
Dur durak bilmezken naçar ağladın
Yaşın oldum tende Ey Güzel Annem

Hazzından yenilmez şekerdim,baldım
Tadımdan herkesin dilinde kaldım
Nice hünerlerle gönüller çaldım
Aklım yoktu cinde Ey Güzel Annem

Bir tatlı busenin oyuncak şartı
Sevgi ölçüsüydü bendeki tartı
Haşarı durumda doktorun kartı
İğnedeki kandı Ey Güzel Annem

Yokluk acısını bal gibi tattım
Canım istenmezi kenara attım
Her olur olmazda yerlere yattım
Sendeki de candı Ey Güzel Annem

Engin NAMLI

5 Mayıs 2011 Perşembe

MEZAR TAŞI

Gündüz demez ,gece demez
Yoklar bizi mezar taşı
Kurda vermez kuşa vermez
Saklar bizi mezar taşı


Sırrımızı gizleyerek
İçin için sızlayarak
Ana gibi özliyerek
Koklar bizi mezar taşı


Ayağı yok yürümez ki
Kolay kolay görünmez ki
Senin  kadar korumaz ki
Gözler bizi mezar taşı

Zaman ömrümüzü yuttu
Acap kendin nere gitti
Böyle delik deşik etti
Aklar bizi mezar taşı


Nöbet tutar,uyku tutmaz
Hırsız değil adam soymaz
Dostlarını yalnız koymaz
Bekler bizi mezar taşı
                      Aşık  Gülhani

3 Mayıs 2011 Salı

KISSADAN HİSSE

Şeytan bir gün insan kılığına girerek birisiyle arkadaşlık yapmaya başlamış Sabah kalkmışlar, güneş doğmuş adam sabah namazını kılmamış, öğle namazı vakti olmuşadam, namazla ilgilenmemiş, ikindi namazı olmuş, adamın namazla alakası yok Şeytan merak eder acaba akşam namazı olunca ne olacak? Akşam olur, adam yine namazını kılmaz Yatsı olur, adam namaz kılmadan yatmaya hazırlanınca şeytan dayanamayıp kendini tanıtır ve der ki:
Allah bana Adem(as) secde etmemi emretti ben, bir defa Allah'ın emrini dinlemeyerek asi oldum Sen ise bir günde beş defa Allah'ın emrini dinlemeyerek asi oluyorsun,senin şerrinden Allah'a sığınırım, diyerek oradan uzaklaşmış

21 Nisan 2011 Perşembe

ÖLÜME DAİR…

Ölümle son bulur beden ve ruhun yarenliği. Beden topraktan gelip toprağa giderken ruh da asıl menzili olan “beka yurduna” doğru alır yol. Ruh aslına döner; O’ndan geldi, O’na gider.

Etrafındaki tüm kalabalığa rağmen insanın yalnız başına karşılayacağı bir gerçektir ölüm. Ölümü bir gün yaşayacağı gerçeğini düşünen insan hayatın kıymetini daha iyi anlamaya başlar. Ahiret hayatında cennette ve sevdikleriyle beraber olabilmek için dünya hayatını bir araç olarak görüp Rabbi’nin emirlerine uygun yaşama gayretine girer. Bu hal, onun iki cihan mutluluğuna ermesine ve Allah’ın rızasını kazanmasına vesile olur. Mevlasına en güzel şekilde kavuşmayı arzulayan bir kula düşen vazife, hayatı boyunca olacağı hal ve yapacağı dua; Hazreti Yusuf’un (a.s) duası olmalıdır:


“…Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat!”                                                            (Yusuf Suresi, 101)
                                                                     ALINTI

13 Nisan 2011 Çarşamba

ÖZLÜ SÖZLER

İlim öğrenmeden önce edebi öğren.
          (İMAM MALİK)
 
Bilmiyorum demek ilmin yarısıdır.
         (İMAM MALİK)

Dünyada en huzursuz kimse,gönlünde haset ve kin tutandır.
          (İMAM ŞAFİ)

Yoksulun çıplak vücudunu örtmeye çalış ki Allah'ta senin günahlarını örtsün.
        (SADİ ŞİRAZİ)

Sen içine dön,yalnız dışınla meşgul olma,
Çünkü sen cismin ile değil ruhunla insansın.
      (İBN-İ ARABİ)

Sen anılması güzel olan bir söz ol.
Çünkü insan kendi hakkında söylenilen güzel sözlerden ibarettir.      
        (MEVLANA)

7 Nisan 2011 Perşembe

Harika Yemek

AŞÇILIĞIYLA ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine gelecek olan oğlu ve yeni gelini için yine mutfağına kapanmış, yemek yapıyordu. Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi. Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar. Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler değme oburların bile iştahını kapatacak kadar berbattı. Tatlılar un kokuyordu, patatesler yanmıştı, köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti. Oğlu, yeni gelini ve aile dostu, kadıncağıza durumu farkettirmemek için ellerinden geleni yaptılarsa da, yemek sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi.Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift annelerinin ellerini öperek evlerine gittiler. Aile dostları ise biraz daha kaldıktan sonra gitmeyi düşünüyordu. Oğlu ve gelini gittikten sonra, yaşlı kadına:
“Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum. Bana söyler misin, bu geceki yemekler neden o kadar kötüydü? Bence ya hastasın ya da bir sorunun var” dedi.
Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi:“Hayır, hiçbir şeyim yok. Kasten yaptım. Bu yemekten sonra oğlum asla ikide bir annesinin yemeklerini hatırlatıp karısının kalbini kıramayacak.”
 alıntı(zahidan)

4 Nisan 2011 Pazartesi

Bir Namaz Hatırası...


Avrupa ülkelerinde bulunduğumda etrafımdaki hiç kimse namaz kılmıyordu. Çünkü onlar Hıristiyan'dı. Kendi kendime sordum: Ben neyim? Ben Müslüman'ım...Neremden belli Müslüman olduğum? Şahsi hayatımda Müslümanlığım belli. Fakat sosyal hayatta belli değil. Öyleyse namaz kılmam şart! Amerika'da bulunduğum 60'lı yıllar... İzne çıkmıştık. Bir öğle namazı vaktinde okuldan uzaktaydım. Cami yok, kilise kapalı. Parka gittim. Orada ağaçların arasında, çimenlerin üzerinde namaza durdum. İçimde bir sevinç, bir ses... Çok şükür. Namaz kılıyorum. Namaz kılacağım yeri seçtim. Gölgeye bakıp kıbleyi tayin ettim. Acayip duygular içindeyim. "Niyet ettim öğle namazının sünnetini kılmaya", demedim... Dedim ki: "Allah'ım ben öyle bir yerde bulunuyorum ki Amerikalı öğretim üyelerine itaat ediyorum. Onlara itaat edip sana itaat etmemek olur mu? Kalbimi çalıştıran, bana hayat veren, sağlığımı devam ettiren, tahsil yapmak için bana akıl veren Allah'ım; Sana hamd için Sana şükür için namaz kılıyorum. Başımı toprağa koyacağım. Esmaül hüsnanın tecellisine karşı kendimi bir hiç hükmünde sayıp kainatın, her şeyin kumandan-ı azamı olan Allah'ım, Sana secde edeceğim. Allahu ekber..." tekbir aldım. Hayalim diyor ki, yeryüzü bir mescit, Kâbe mihrap, Resul-ü Ekrem Efendimiz (sas) mânen imam, ben de cemaatim. Çevremde bulunan mahlukat namına Allah'a secde ediyorum... Böylesine acîp bir duyguyla rükua eğildim, secdeye gittim.

Başımı secdeden kaldırmak istemedim. Amerika büyük bir devlet. O devletin büyüklüğü Allahu ekber yanında nokta bile olamaz. Secdeden doğruldum. Bir de baktım, bir sürü insan dolmuş etrafıma. Büyük bir kalabalık. Onların ortasında ben namaz kılıyorum. Namazı bitirinceye kadar kalabalık dağılmadı. Selam verdim, kalktım. Kalabalıktan bazı insanlar secde ettiğim yere geldiler. Çimenlerin arasına bakıyorlar. Burada ne vardı ki, bu adam kafasını buradan kaldırmıyor? Sonra önümdeki ağacın gövdesine baktılar. Burada ne var ki bu adam yattı kalktı önünde? Sonunda biri gelip sordu, "Ne yapıyorsun?" Dedim ki: "Ben Müslüman'ım, namaz kılıyorum." Bu sözü söylerken sanki dünyanın tepesine çıkmışım, herkese ilan ediyorum. "Ben Müslüman'ım! Namaz kılıyorum!" Namaz, çok uzakta yabancı bir ülkede, gayrimüslimlerin içinde beni İslam sancağı gibi ayakta tuttu. Namaz kıldığımı gören, yanıma gelirdi. Sen Müslüman mısın, derdi. Namaz, hayatıma nurunu serpiyordu... Çilesini çekmediğimiz şey bizim değildir. Zor şartlarda namaz kılmanın çilesi varsa, Allah için çile çekmek en büyük saadet. "Çeşitli sebeplerle namaz kılmıyoruz." diyorlar. Onlara diyorum ki: "Hiç değilse bazen, bir vakit namaz kılmak lazım. O namazla ne oluyor? Müslüman, Müslümanlığını ilan ediyor.

Midenin gıdasını vermeyince açlığın acısını çekiyoruz. Aynı şekilde adam diyor ki: "Sıkıntıdan patlıyorum!" Niye sıkılıyoruz? Beynimiz ilim ister, kalbimiz ibadet ister. Onların gıdasını vermeyince insan sıkılır. Hiçbir şey yapamazsa televizyonun karşısına oturur, saatlerce kalkmaz. Tabii o halin getireceği bazı psikolojik hastalıklar da olabilir. Ben hastalanmadan önce bir gayem vardı: İstanbul'un bütün camilerinde namaz kılmak!.. Bir gün Ortaköy'de, bir gün Eminönü'nde, bir gün Levent'te... 10 yıl önce hastalandım. Camiye gidemiyorum. Yaş ilerliyor, seneler geçiyor. Nereye gidiyoruz? Ahirete. Benim ak saçlarım ahiret biletidir. Yolcuyuz biz. Çantamızı almış gidiyoruz. Çantamızda sevaplar olsun. Namazlarımı yeniden camide kılacak kadar yürüyebilmeyi isterdim.

Hekimoğlu İsmail

28 Mart 2011 Pazartesi

Resulullah'dan Altın Tavsiyeler...

 
Bir gün, bir adam Peygamber Efendimiz'in (asm) yanına gelerek, "Size dünya ve ahiretle alakalı soracak sorularım var." der.Bunun üzerine Peygamberimiz (asm) o kimseye, "Ne istiyorsan sor." buyururlar. Ardından o kişi ile Peygamber Efendimiz (asm) arasında bizim de pek çok dersler çıkarabileceğimiz şu diyalog yaşanır:
 
İnsanların en zengini olmak istiyorum. Ne yapmalıyım?
Kanaatkâr olursan insanların en zengini olursun.
 
İnsanların en hayırlısı olmak istiyorum.
İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Sen de insanlara faydalı ol.
 
İnsanların en adaletlisi olmak istiyorum.Kendin için istediğini insanlar için de istersen insanların en adili olursun.
İnsanlar içinde Allah'a en yakın, O'nun en has kullarından olmak  istiyorum.Allah'ı çok zikredip anar ve hatırlarsan o zaman Allah'ın en has kulu olursun.
Muhsinlerden, iyilik edenlerden olmak istiyorum.Allah'a, O'nu görüyor gibi ibadet et, her ne kadar sen O'nu görmesen de O  seni görüyor.
İmanımı kemale erdirmek istiyorum.Güzel ahlaklı olursan imanın kemale erer.
Kıyamet günü nur içinde haşrolmak istiyorum.Hiç kimseye zulmetme, kıyamet günü nur içinde haşrolursun. Önce kendine ve insanlara merhamet et ki; Allah da sana merhamet etsin.
Günahlarımın azalmasını istiyorum.İstiğfar ederek günahlarının bağışlanması için Allah'a yalvarırsan günahların azalır.
İnsanların en kerimi olmak istiyorum.Allah'a kullarını şikayet etmezsen insanların kerimi olursun.
Rızkımın bol olmasını istiyorum.Temizliğe devam edersen rızkın bol olur.
Allah ve Resulü tarafından sevilmek istiyorum.O zaman Allah ve Resulü'nün sevdiklerini sev, sevmediklerini de sevme.
Allah'ın bana kızmasından kendimi korumak istiyorum.Kimseye kızmazsan Allah'ın gazabından ve kızmasından kurtulursun.
Duamın kabul edilmesini istiyorum.Haramlardan sakınırsan duaların kabul olur.
Allah'ın beni başkalarının yanında rezil etmemesini istiyorum. Namusunu koruyup iffetli ol ki; insanlar yanında rezil olmayasın.
Allah'ın ayıplarımı, kusurlarımı örtmesini istiyorum. Kardeşlerinin ayıplarını örtersen Allah da senin ayıplarını örter.
Benim günahlarımı ne siler?Gözyaşların, hudûun (saygıyla Allah'a kulluğun) ve hastalıklar.
Allah yanında hangi özellikler daha faziletlidir?Güzel ahlak, tevazu, belalara sabır ve kazaya rıza.
Allah yanında en büyük günah hangisidir?Kötü ahlak ve Allah'ın emirlerine karşı gösterilen cimrilik.
Rahman Allah'ın rahmetini ne coşturur?Gizliden gizliye sadaka vermek ve sıla-i rahim (akrabaları ziyaret ve görüp gözetmek).
Cehennem ateşini ne söndürür?Oruç.
alıntı (ZAHİDAN)

Hanımların Ev İşlerinde Çektiği Sıkıntının Mükafatı


Hanımların Ev İşlerinde Çektiği Sıkıntının Mükafatı
Hz. Muhammed (sav) bir Hadis-i Şerif'inde mealen şöyle buyuruyor:Bismillahirrahmanirrahim Siz kadınların evinizde ev işlerini yaparken çektiğiniz sıkıntı, inşaallah (cephede) Allah yolunda savaşanların sevabına denk sayılır. (Ebu Ya’la)
 ALINTI

26 Mart 2011 Cumartesi

BİE NEDAMET HİSSİ


Bir Nedamet Hissi

Bir nedamet hissi yıllarca sancır
Bir çare bulamam naçar susarım
Birazcık yoklasam peşinden acır
...Tutamam kendimi feryat kusarım

Düşüne düşüne düştüm çıkmaza
Gam dehlizinden geçerim her gün
Ezeldir rastlamam gönül yıkmaza
İçimde gezerim hep üzgün üzgün

Ateş girdabına düşmüş hayatım
Tutunsam yakacak her bir yanımı
Eskisi gibide yoktur takatım
Bir zehirli vampir emer kanımı

Başımda dönüyor kılıçlar sanki
Keskin bakışlara tutsak olmuşum
Kelamlar dilimden çıkmaz inanki
Diyemem derdimi artık dolmuşum

Engin NAMLI

GÜZEL SÖZLER

"Vallahi bir zaman gelecek, insanlar Kur'anı öğrenecek ve okuyacaklar. Sonra, 'Biz okuduk, öğrendik. Bizden hayırlı daha kim var?' diyecekler. İşte onlar cehennem odunudur."
[Taberani]

 Bir hastanın yanına varırsanız,size Dua etmesini söyleyin,çünkü Onu Duası Meleklerin Duası gibidir...

 (İbn Mâce)

 "Sonunda EYVAH diyeceğin şeylere, başında EYVALLAH deme..!" 

La edri

 

En cömert insan, muhtaçken verebilendir.

Hz. Ömer

 "Kalp Temizliği Kişinin İcraatinden Belli Olacak"

Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan (rh.a)

 İnsanda nasıl bir kalb gözü var ise, aynı o şekilde kalb burnu da vardır. Her günahın kendine has bir pis kokusu mevcuttur. Kalb burnu açık olan insanlar bu kokuları alır ve onun habis kaynağından uzaklaşırlar."

 La edri

"Yapraksız kaldın diye gövdeni kestirme. Zira bu işin baharı var."

Muhammed İkbal

Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık; Bir uykuya daldık ki: Cehennemde uyandık!

M.AKİF ERSOY

Din de Sabun Gibidir..

 
Dine pek inanmayan bir sabun imalatçısı bir gün konuşmakta olduğu bir hocaya, “sizin anlattığınız dinin dünyaya bir faydası olsaydı, insanlara bir iyilik getirseydi, aradan geçen bunca zamana rağmen hala kötülük ve kütü insanlar kalır mıydı?”der.

Hoca efendi adamın yüzüne şöyle bir baktıktan sonra:

“ – Senin yaptığın sabunlar da bir işe yaramıyor anlaşılan. Zira bir işe yarasaydı, ortalıkta hâlâ kir ve pislik kalır mıydı? der.

Sabuncu itiraz eder: “ Adamlar sabun kullanmıyorlarsa benim suçum ne?”

Hoca efendi hemen taşı gediğine koyuverir: “ Peki insanlar dinin getirdiklerine uymuyorlarsa dinin suçu ne? Eğer dinin kuralları uygulanırsa ve her alanda dine uygun yaşanırsa tüm dünyaya iyilik ve düzen gelir.”

                                                                     ZAHİDAN(ALINTI)

23 Mart 2011 Çarşamba

GÜZEL SÖZLER

 
"Günahkârlara kızmayın, onları ayıplamayın, sabırlı olun onlara birer hasta gibi şefkatle yaklaşın, doğru yola gelmeleri için gıyaplarında dua edin."
Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan
 
“Kalpler, kaplara benzer. Hayırlı olanı, hayırla dolu olanıdır.”
 Hz. Ali (r.a)

  "Şimdi düşün ki, vefat ettin ve dünyaya geri gönderildin. O halde bugünün bir anını bile boşa geçirme. Zira her nefes, paha biçilemeyen bir nimettir."
 İmam Gazâlî (rah.)
 
İslâm ahlâkı ile ahlâklanın! Cenâb-ı Hakk'ın emirlerini tutun! Yasaklarından kaçınmağa titizlikle riayet edin! Takvâ ehli olun!..
Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan (Rh.a)
 
İki insan Çeşidi Vardır: "ZAMAN" Geçtikçe Hatalarıyla Yüzleşen.. "ZAMAN" Geçtikçe Yüzsüzleşen...!
 ~M.Akif Ersoy~
 
"Az konusmaktan pek az, çok konuşmaktan sık sık pişman oluruz."
 Konfiçius 
"Öldükten sonra unutulmak istemiyorsanız ya okumaya değer şeyler yazın; ya da yazılmaya değer şeyler yapın..."
 
                                                     Benjamin Franklin

"Dilini terbiye etmeden önce yüreğini terbiye et; Söz yürekten gelir, dilden çıkar !"