16 Mayıs 2011 Pazartesi

BABA SEVGİSİ

Meşhur Bir Yazarımızın Baba Sevgisine Hasreti...
 
İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır. Anadolu'da açlık, yokluk ve sefalet kol gezmektedir.   Devlet memuru olan baba ilk eşinden boşanmış, çok geçmeden de ikinci kez evlenmiştir. Evlendiği hanım her Anadolu kadını gibi yokluğa, yoksulluğa tahammüllü soylu bir ailenin kızıdır. Bu evlilikte Allah, aileye nur topu gibi arka arkaya dört evlad verir. Bir numara ağabey, ikinci numara ise olayın kahramanı olan yazarımızdır.Derken baba bir başka evlilik daha yapar. Anne kahır ve çile çekmiş, tevekkül etmeyi iyi bilen bir hanımefendidir. İlimle iştigal eden bir ailenin kızı olması da ayrıcalığıdır. Üzerine kuma gelmesiyle çocuklarına hem annelik hem babalık yapmaya başlar.Bu çocuklardan büyük olan ağabey, küçük ise yazarımızdır. Büyük deyince fazla yaş farkı var sanmayın. Topu topu iki yaş. Ne var ki bu yaş farkı ağabey'in zorunlu olarak babalık rolünü oynamasına kapı aralayacaktır. Çünkü Ağabey, yazarımızı çok sever, hatta onun iş yapmasına bile dayanamaz. O yorulmasın, ben yaparım, diye annesine tembih eder. Evin bütün dış işlerini üstlenir.Baba ise öyle bilinçsiz biri de değildir. Çelebi ruhlu bilge bir insandır. Okumuş, üniversite bitirmiştir. Geniş kültürlü biridir. Edebiyattan tasavvufa, fıkha kadar ilmi iyi özümsemiştir. Arapça bilir, Farsçaya aşinadır. Hatta memuriyet dışında fahri olarak cami kürsülerine çıkıp mükemmelen vaazlar eder.Yine babanın Tasavvufla yakın ünsiyeti vardır. Anne de bir Nakşi şeyhinden ders almıştır. Dikkat buyurun 1940'lı, 50'li yıllardan bahsediyorum.Dahası, Baba çocuklarına düşkün olmasına düşkündür. Onların iyi eğitim görmesini ister. Fakat çocuklarıyla hiçbir zaman doğrudan ilgilenmez. Çocuklarına sevgisini göstermede tutumludur. Daha doğrusu cimri. Nitekim yazarımızda dâhil olmak üzere çocukları bir kez olsun sevginin bir tezahürü olarak babaları tarafından kendilerinin sevilip, başlarının okşandığını hatırlamazlar.Baba yalnızca dokunmama olgusunu sevgide değil, öfke anlarında da göstermez. Yazar ve ağabeyi bir kez olsun dayak yediklerini hatırlamazlar.Baba, çocuklarına karşı ilgisiz durur, mesafeli durur durmasına ama onların dini konulardaki sorularını cevaplar. Müşkülatlarını giderir. Onları ruhen, zihnen eğitir.
 
Yazarımız ve ağabeyi daha okula başlamadan Kur'an-ı Kerim'i öğrenirler.Yıllar geçer. Yazarımız liseyi bitirip, yüksek öğrenim yapmak için büyük bir şehre giderken, sürekli parasız olan babası, yazarımıza "başının çaresine" bakmasını ister.Yazarımız başının çaresine bakar elbet. Fakat o uzun süre babasına kırgın, hatta biraz da kızgındır. Derken yıllar yılları kovalar. Yazarımız okur, üniversiteyi bitirir. Evlenir çoluk çocuğa karışır. İşte bu koşutta yazarımız bütün sevgisini çocuklarına hasreder. Yalnızca kendi çocuklarını değil, karşılaştığı her çocuğu dokunarak sevecektir. Bu tavır, geçmişte baba ilgisizliğine ve sevgisizliğine karşı bir tepki, bir özlemden kaynaklanıyor olsa gerektir.Baba ise vefat eder. Vefatından sonra bıraktığı boşluk çocukları tarafından daha fazla anlaşılır. Yazarımızda dâhil olmak üzere çocukları babaları hakkında hiçbir zaman kötülük düşünmezler. Hatta dünyada rahat yüzü görmedi diye babalarının ardından hayıflanıp, üzülürler. Arkasından Fatihalar okumayı da ihmal etmezler.Yazarımız ise, lise yıllarında başlamak üzere yazmaya başlar. Sonunda çok meşhur bir yazar olur. Pek çok kitap yazar. Yazdığı kitaplardan bazıları ise çocuklara dairdir. Kısacası o, yalnız çocuklarını sevmekle de yetinmeyecek, yazdığı yazılarla, kitaplarla ailelerin çocuklarını çok sevmelerini isteyecektir.Fakat o babasını çok sevmesine karşın, onun ellerini başında gezdirmesini kim bilir ne kadar istemiş, özlem duymuştur. Babasının kucağına alıp da onu; öpücüklere gark etmesini, ona sımsıkı sarılmasını...Fakat baba onları öpücüklere gark etmese de onların ruhlarını doyurmuş, onların yüreklerine inancı nakşetmiştir. Bu az şey midir?Bu yazarımız kimdir, diye sormayın. Çok sevdiğimiz bir yazar.Önemli olan bu anlatılanlardan ders çıkarıp, çocuklarımızı hem sevgiyle, hem inançla doyurmaktır...
 alıntı (ZAHİDAN)

Hiç yorum yok: